Direktör Ali Bey

22 Mayıs 2013 tarihinde tarafından eklendi.

ÂLİ BEY (1844 – 3 Şubat 1899)

İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmet Âlî’dir. Özel öğrenim gördü. Küçük yaşta Fransızca öğrendi. Babıâli Terceme Odası’na girdi. Yazı yazmaya burada başladı. Çeşitli yerlerde önemli görevler aldı. Dûyûn-ı Umumiye İdaresi‘ne direktör oluşu, “Direktör” lakabıyla anılmasına yol açtı. Âli Bey başta tiyatro olmak üzere mizah ve seyahat alanlarındaki eserleriyle tanınmaktadır.

Tanzimat döneminin ilk mizah mecmuası “Diyojen“de çıkan yazıları Türk mizah edebiyatının o dönemdeki en güzel örneği sayılır. Yazılarına “Diyojen” kapatıldıktan sonra “Çıngıraklı Tatar” ve “Hayal” dergilerinde devam etti. Hazırladığı Lehçetü’l Hakayık (1897) Türk edebiyatının ilk mizah sözlüğüdür. Mizahî yazılarında siyasî ve sosyal bozukluktan tenkit etti. Aynı zamanda tiyatro ile de ilgilenen Âli Bey, Güllü Agop‘un Gedikpaşa‘da kurduğu Tiyatro-yı Osmani‘nin yazı kadrosunda yer aldı. O yıllarda sahneye çıkan gayrimüslim azınlıklara diksiyon dersleri verdi.

Âli Bey’in tercüme, adapte ve telif tiyatro eserleri komedi türündedir. Tiyatro dilinde halk söyleyişlerine yaklaşmış, günlük konuşmalardan, deyim ve atasözlerinden büyük ölçüde faydalanmıştır.

Eserlerinin belli başlıları şunlardır : Kokana Yatıyor (1870), Tosun Ağa (Moliere’den adapte, 1870), Ayyar Hamza (Moiiere’den adapte, 1871), Misafiri İstiskal (1871), Geveze Berber (1873), Letafet (1897), Lehçetü’l Hakaayık (1897), Seyahat Jurnali (Gezi notları, 1897), Seyyareler (Mizahî hikâye, 1897).

LEHÇETÜ’L HAKAAYIK’tan Seçmeler :

Adalet                  :    Ayan bozuk terazi

Aferin                  :    Ucuz ihsan

Beşik                    :    Validelerin en kıymetli mücevherleri:-e mahsus muhafaza

Bahane                  :    Sevmek

Baş ağrısı             :   Bahane

Beğenmek            :    Aynaya bakarken hissolunan hâl.

Cesaret                :    Korktuğunu belli etmemek.’

Câhil                    :    Birşey bilmediğini bilmeyen.

Cüce                    :    Büyük adamların yakından görünüşü.

Çirkinlik              :    Kitabı açıp okumayı arzu ettirmez bir cilt.

Çocuk                  :    Ailenin gerçek reisi

Dost                     :    Bize hizmete hazır zannettiğimiz kişi.

Diken                   :   Gül bekçisi

Hazine                 :   Yirmi yaşında: Sevilen zenân (kadınlar) Otuz yaşında: Rütbe ve nişan Kırk yaşında: Büyücek bir mevki ve ünvân Altmış yaşında : Tatlı dilli bir torun Yetmiş yaşında : Parıldayan güneşin sıcaklığı

KOKONA YATIYOR’dan

Hizmetçi ile Efendisi (Kokona Yatıyor, karısını aldatmak için Adaya gide­ceği bahanesiyle dışarda kalan ve bunu fırsat bilen karısının da ondan habersiz baloya gitmesi ve erkeğin eve dönmesiyle hizmetçinin kokona yatıyor diye madam gelinceye kadar adamı oyalamasını hikâye eden bir per­delik   oyundur.)

(Kostaki yemek için hazırlanır, hizmetçi onu bu işten vazgeçirmek ister.) Elenko, (kendi kendine) — Ne bahane bulsam… (aşikâre) Vay!… Siz şimdi İsta­koz mu yiyeceksiniz?

Kostaki — Evet. Neye sordun?

Elenko — Çünkü…

Kostaki — Taze değil mi diyeceksin?

Elenko — Hayır efendim, pek taze…

Kostaki — Satan adam yabancı değildir.

Elenko — Pek taze… Lâkin?,..

Kostaki — Ne! Lâkin?..

Elenko — Çelebi Manolaki hatırıma geldi de…

Kostaki — Bizim komşu Manolaki mi?

Elenko — Hastalığını işitmişsinizdir a?

Kostaki — Evet. Nakrizi vardı.

Elenko — Nasıl nakriz?… Adeta inme imiş!

Kostaki — Amma yapıyorsun!… Bizim Manolaki’ye mi?

Elenko — Hazımsızlıktan olmuş.

Kostaki — Hazımsızlıktan mı?

Elenko — Geçen hafta yatacağı vakit sizin gibi böyle İstakoz yemiş imiş… Bir saat geçer geçmez pek fena halele hastalanmış.

Kostaki, tereddüt ederek — Amma yaptın, sahi mi?

Elenko — Zavallı adam.az kalsın ölecekti!

Kostaki — Vay, bu kadar fena olmuş ha?

Elenko — Galiba o da siz yaşta.

Kostaki — Manolaki mi?.. Yok, onun yaşı… Halbuki ben… evet. pek farkımız yok gibi…

Elenko — Belki de daha sağlamca.

Kostaki — Daha sağlamca mı?.. Sanki… evet, biraz sağlamcadır.

Elenko — Demevî mizaçtır.

Kostaki — Evet, hararetlidir… Acaba…

Elenko — Yemeseniz iyi edersiniz.

Kostaki — Öyle. öyle… (tabağı iterek) Ben de İstakoz yemeyiveririm. Sen şunu kaldır da… Bir parça şu paneden yiyeyim bari.

Elenko — Mantarlı galiba.

Kostaki — Evet.

Elenko — Aman efendim daha fena!… Mantar gibi hazmı ağır şey yoktur.

Kostaki — Vakıa biraz ağırdır.

Elenko — Bahusus gece yatacağnız vakit.

Kostaki — Ey. ne yiyeyim?.. Karnım aç benim!

Elenko — Uyku yemek yerini tutar derler. Hem açlık zahmeti hazımsızlık zahme­tinden ehvendir.

Kostaki — Vakıa öyle. akıl hocası bir şey yememektir, (içini çekerek) Evet bir şey yemem.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Sergüzeşt