Maupassant ve Çehov Tarzı Öykünün Karşılaştırılması

23 Şubat 2013 tarihinde tarafından eklendi.

Dosya halinde İNDİRİLEBİLİRSİNİZ

HİKÂYE (ÖYKÜ)

Gerçek ya da gerçeğe uygun olay ve durumların; insan, zaman ve mekân unsurlarıyla birlikte itibarî bir dünya çerçevesinde ve üzerinde durulan konu, tema ve mesaja uygun bir biçimde kurgulanıp ayrıntıya girilmeden ve bütünüyle yoğunlaştırılarak okuyucuya estetik haz verecek tarzda anlatılmasından doğan kısa ve mensur edebi türdür.

MAUPASSANT VE ÇEHOV TARZI ÖYKÜNÜN KARŞILAŞTIRILMASI

Modern hikâye, yaklaşık iki asırlık tarihi içinde, iki ana tarzda belirginleşmiştir. Bunlar, Maupassant tarzı hikâye (vaka/ olay hikâyesi) ve Çehov tarzı hikâye (durum/kesit hikâyesi) formlarıdır. Tanzimat’tan sonra ilk örnekleri görülmeye başlanan modern Türk hikâyesi de büyük ölçüde bu iki tarza bağlı olarak gelişir. Hemen hemen aynı dönemde yaşamış olan Fransız Guy de Maupassant (1850-1893) ve Rus Anton Çehov (1860-1904), realist yazarlardır. Ancak Maupassant ve Çehov’un realistlikleri, bu anlayışı edebi eserlere yansıtışları ve buna bağlı olarak da ortaya koydukları hikâye türü birbirinden farklıdır. Maupassant ve Çehov tarzı hikâyenin belli başlı özellikleri ve birbirlerinden farklılıkları şu şekilde sıralanabilir:

  • Maupassant tarzı hikâyede dikkati çeken ilk husus, çoğunlukla klasik bir yapı ve roman kurgusu içinde vücut bulmasıdır. Klasik yapı derken hikâyenin belli bir giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden meydana gelmiş olmasını kastediyoruz.

Çehov tarzı öyküde çoğu zaman böyle klasik bir yapı bulamayız. Özellikle giriş ve sonuç bölümleri büyük ölçüde ihmal edilir. Metin herhangi bir giriş’e lüzum hissedilmeden doğrudan doğruya olay örgüsü ile başlayabileceği gibi belirgin bir sonucu olmadan da bitebilir. Bu sebeple okuyucu, Çehov tarzında çoğu zaman hikâyenin bitmediği intibaını yaşar.

  • Maupassant ve Çehov, her ikisi de realist yazarlardır. Dolayısıyla hikâyelerinin malzemelerini içinde yaşadıkları gerçek dünyanın realist tanıklığı çerçevesinde temin ederler. Ancak gözlemin üzerinde yoğunlaştığı olay ve insan ile malzemenin kullanılış tarzında birbirlerinden ayrılırlar. Maupassant malzemeyi vurgulamak istediği mesaja göre belli bir seçme ve ayıklamaya tabi tutar. Daha sonra da bu malzemeyi mantıkî bir sıra içinde ve belli bir amaca göre yeniden kurgular. Bu tavır, hikâyedeki itibarî âlemin gerçekliğini zedeleyerek önemli ölçüde yapaylık intibaı kazanmasına sebep olur.

Çehov ise dış dünyadan toplanan malzemenin seçilip ayıklanması, ardından yeniden düzenlenip kurgulanması hususunda fazla müdahaleci değildir. Bu sebeple onun hikâyelerindeki olay ve insanlar veya metnin bütünü içindeki hayat çok daha doğaldır.

  • Maupassant tarzı hikâyenin bir başka önemli özelliği, olay’ında karşımıza çıkar. Bu tarzın hikâyeleri, çok büyük ölçüde olay örgüsü üzerine kurulur. Olay örgüsü, metnin iskeletini teşkil ettiğinden hikâye gücünü olaydan alır. Üstelik rastgele seçilmemiş veya alelade olmayan bu olay, geniş ölçüde entrik bir yapıya dayanır. Olayın bütün halkaları, böyle bir gerilimi hazırlamakla görevlidir. Birtakım iniş çıkışlarla, düğümlerle okuyucunun merak duygusu ayakta tutulmaya çalışılır. Olay örgüsü ani ve şaşırtıcı bir sonla biter.

Çehov tarzı hikâyede ise olay örgüsünün önemi azaltılmıştır. Her şeyden önce olay örgüsü, özenle seçilmiş büyük olaylardan oluşmaz. Hatta çok açık çatışmalardan doğan büyük olaylardan ısrarla kaçınılır. Her zaman, her yerde ve günlük hayatın içinde her insanın yaşayabileceği alelade olaylar tercih edilir. Okuyucuyu heyecana sevk edecek entrikalardan uzak durulur. Hayattaki çatışmalar dağıtılarak veya yumuşatılarak verilir. Olay örgüsünün bitişi ile itibarî âlemdeki hayat bitmez ve olayın bitişi okuyucuyu şaşırtmaz. Kısaca hikâye gücünü olaydan almaz.

  • Maupassant tarzı hikâyenin şahıs kadrosu, olay örgüsünde olduğu gibi özenle seçilmiş insanlardan oluşur. Onlar alelade değildir. Büyük ihtiraslar, tezatlar, çatışmalar, entrikalarla dolu müstesna bir hayat yaşarlar. Kahramanların yazar tarafından özenle seçildiği ve idealize edildiği dikkatlerden kaçmaz.

Çehov tarzı hikâyelerin kahramanlarında ise özenle seçilme, idealize edilme söz konusu değildir. Onlar, herhangi bir ayrıcalıkları olmayan ve her zaman çevremizde görebileceğimiz insanlardır. Çehov tarzı hikâyede, insanın daha küçük ama çarpıcı özelliklerinin vurgulanması esastır.

  • Maupassant tarzı hikâye, güçlü bir sosyal muhteva ile okuyucu karşısına çıkmayı amaç edinir. Bunun için belli bir ahlak dersinin amaçlandığı bile söylenebilir. Sürekli olarak hayatın kusurlu ve elemli tarafına bakma geleneği, hikâyelere karamsar bir atmosferin hâkim olması sonucunu doğurur.

Çehov tarzı hikâyenin muhtevası, çok daha günlük, çok daha geri plana itilmiştir. Konuyu sezmek, büyük ölçüde okuyucuya bırakılmıştır. Burada da insanın –günlük hayat içinde verilmek kaydıyla- çeşitli psikolojik hallerinin sezdirilmesi esas alınmıştır. Ayrıca konu, çok açık mizahî bir atmosfer içinde takdim edilir.

  • Güçlü bir mekân-insan ilişkisi, Maupassant tarzı hikâyenin bir başka özelliğidir. Onda insan, çevrenin ayrılmaz bir parçasıdır ve mekân onun karakterini şekillendirmede önemli bir fonksiyona sahiptir. Bu sebeple mekân tasviri önem kazanır.

Çehov, mekân üzerinde fazla durmaz, birkaç kelimeyle onun ana hatlarını belirtir, geçer. Ayrıca mekân tasvirlerinden faydalanarak atmosfer sağlama gayreti de söz konusu değildir.

  • Belirtilmesi gereken bir başka nitelik de Maupassant tarzı hikâyede ayrıntılı bir anlatımın esas teşkil etmiş olmasıdır. Anlatıcı geniş imkânlara sahiptir. Açıklama, tasvir ve tahlil gibi belli başlı anlatım tarzlarıyla kaleme alınmış olan hikâyede, okuyucunun hayal gücüne fazla bir şey bırakılmaz.

Hâlbuki Çehov tarzı hikâyede anlatıcının yetkileri bir hayli daraltılmıştır. Bu sebeple ayrıntılı bir anlatım söz konusu değildir. Dolayısıyla pek çok şey okuyucunun hayal gücüne bırakılmıştır. Gösterme tarzının daha belirgin olduğu Çehov tarzında sezdirme daha önceliklidir.

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Mustafa Aldemir

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Sergüzeşt